Efsanevi Bir Rock Konserinin Türkiye Yansıması
Tam sekiz aydır bekliyordum bu konseri, artı otuz iki senedir.
Bahçemde yıllarca bir koltuğunu barındırdığım, gönüllerde her daim İnönü olarak kalacak Tüpraş Stadyumu’na doğru, haftalar önce başladığım geri sayımı bitirip heyecan içinde yol alıyorum oğlumla. İki oğlumdan birini rocker yapabilmenin huzuru ve Metallica konseri olduğunda üç gün stadyum kapısında yatacağımız sözünü alıp kocaman gülümsememle koşturuyorum. Bir kulağımda Beatles Müzesi’nden aldığım pena küpem, bir diğerinde parlak, siyah, kocaman halka küpem; kalın zincir bilekliklerim, tam kadro göğsümde taşıdığım Sweat Child O’Mine tişörtüm, Axl Rose’a öykünen bandanam… Herkes benim gibi içinde kalan tüm giysilerini ve kimliklerini alıp gelmiş konsere. Burası Türkiye, öyle çok kafamıza göre giyinmemek bizde tarihsel bir alışkanlık; sıkıntı yok. Kolumda çekirdekten metalci yetiştirdiğim Tuna’m, aklımda bir gün asla stadyum konseri izlemeye ikna edemeyeceğimi gülerek düşündüğüm Aras’ım, daha kuyrukta tanıştığım, cıvıl cıvıl umut dolu gençler…
Saatler öncesinden giriyoruz alana. Kolay mı ev kirası ödedik iki bilete! O paraya öküz alabilirdik, ne de olsa önümüzde bayramdı.
Anne, ben bugün bir efsane gördüm, evet!

Guns N’ Roses 2 Haziran’da yeri göğü inletti, evet!
Onlarca yazı kaleme alındı playliste, sahne performansına, babaların hala “fucking” muhteşem olduğuna dair, evet!
Bugünlerde defalarca maruz kaldınız bu adamlara, biliyorum; evet!
Guns N’ Roses bir efsane. Bu efsane adamlar üç saat boyunca bir an soluklanmadan tüm stadyumu mest ettiler. Silahlar ve güller arasında sürüklendik, cangıllarda başladık, cennete uzandık. Bağırdık, çıldırdık, zıpladık, yorulduk, ağladık. Yirmi dokuz şarkı sonrası onlar bize hoşça kal derken yerimizden kıpırdayamadık. Yorgunluktan çimlere uzananlar oldu, güvenlik görevlilerini kızdırdık. “Biz bu kadar dağıldık, bu babalar nasıl bir performans gösterdi lan!” diye şaşırıp kaldık. Bunların çoğu yazıldı, yazılıyor; okundu, okunacak; evet!
Eyvallah!
Ama lütfen satırlarıma şans verin. Guns N’ Roses konserine dair böyle bir yazı okumadınız, eminim; okumayacaksınız da. Bu yazıda müzik tarihinin efsanevi rock grubu üzerinden ülkemizin siyasi hayatına ve toplumsal haleti ruhiyemize dair izlenimlerimi kaleme alacağım. Hazırsanız, başlayalım. Hangi sıfatla mı?
Siyaset bilimi ve medya eğitimi almış eski bir öğrenci, bir gazeteci, bir anne, bir kadın, bir vatandaş, bir rocker, bir seyirci, bir ayrıkotu, bir özlem olarak… Az da sayılmaz; bana şans verin!
Guns N’ Roses konserine gidebilen ultra zengin anormal rockerlar, hani marjnal bizdik?
Türkiye’ye bir dünya devi geliyor. Biletler aylar öncesinde ön satışlarla buluşmaya başlıyor. Daha bilet almaya niyetlendiğinizde mavi hapı mı içmeliyim, kırmızı hapı mı diye derin düşüncelere dalıyorsunuz. Hayalinizdeki konserlerden birini nihayet izleyecek misiniz, yoksa bu büyük lüks aşacak mı sınırlarınızı? Zaten adamların gelebilmesi büyük nimet artık, acıyla fark ediyorsunuz bunu. Bir zamanlar tüm dünya starlarının art arda geldiği bir ülke değil artık burası. 2025 Türkiyesi’nde bir rock konseri izlemek sıra dışı bir deneyim. Bir stadyum konseri izlemek ve hatta herhangi bir konser izlemek ise çok pahalı. Çok pahalı demek haksızlık aslında, anormal pahalı. Evet her şey pahalı da bana ne! Hadi old ama goldları geçtim, gençliğin bir konser izleme ihtimali bu derece mi zor gerçekten? Bir konser izleyerek mi “yaşıyoruz bu hayatı?” Bu çocuklara bir gençlik borçluyuz, kabul edelim.
Bir şekilde bilet alabilen şanslı insanlardanız. Bizim gibi şanslı insanlarla pıtı pıtı ilerliyoruz konser alanına. Verdiğimiz paranın imtiyazları arasında grubun hediyeleri var ve hala bilmiyoruz ne olduklarını, bunu belirtmeliyim. Bir heyecanla gidiyoruz hediye kutularımızı almaya. Ee, kutular yok. Çünkü hediyelerimiz gümrükte takılmış. Allah Allah! Bizim ülkenin vizeydi, gümrüktü problemleri neden var ki? Biz bir dünya markası değil miyiz? Adreslerimizi qr kodlara panik halde verip moralimizi bozmuyoruz.
Konserin başlamasına daha beş saat var ve tabi ki tanışıyoruz gençlikle. İki tıp öğrencisi ve bir askerliğini yeni bitirmiş, henüz iş bulamamış genç. Pırıl pırıl gençler, vatan evlatları. Üzülerek sıralıyorum sorularımı: “Cerrahpaşa binası hala sağlam mı? Depremden yıkılacak deniliyordu. Ah Cerrahpaşa… Volkan Konak da o hassas kalbiyle ülkenin geldiği durumlara mı dayanamadı? Peki mezun olunca gidecek misiniz? Neden iş bulamadın? Çalıştığın sektörde tanıdığım birileri olabilir, iletişimde kalalım; zira artık tanıdığın olmadan işini gücünü bulamıyorsun.” Pardon, biz kafamızı sallayıp delirmeyecek miydik?
Bu arada konserin ön grubu geliyor ihtişamıyla: Rival Sons. Tüm stadyumu avucuna alıyor grup; efsanelerden önce junior efsanelerle keyifleniyoruz. Gerçekten muhteşemler, bunu eklemeden olmazdı. Çıplak ayakları, güneş gözlüğü ve upuzun saçlarıyla transa geçerek bizi yerimize mıhlayan Jay Buchanan ve tüm ekibe hayran kalıyoruz.
Guns N’ Roses: Yassak Hemşerim!

Konser alanında alkol satışı yasak. Bu bir rock konseri olabilir, fark etmez; yasak kardeşim! Sımsıkı güvenlik kontrollerinden geçmişiz. Günler öncesinden konser kurallarını ezberlemişiz. Bu arada -zaten- biz artık korkuyoruz. Yasaksa başımız üstüne; yasak çiğneyecek değiliz ya. Biz kurallara ve hatta anayasanın bize sunduğu yasal haklarımıza uysak, seçsek ve seçilsek dahi tutuklanabiliriz, mahkum olabiliriz, hapse konabiliriz; öyle bir yürek var mı iki bira için yasak delecek? “Ömrüm boyunca içmeyebilirim ama benim içip içmememe senin karar vermen canımı sıkıyor” diyebilirim ama denmez, olmaz. Biz bir korku imparatorluğunda yaşıyoruz artık. Guns N’ Roses konserinde buna bir daha şahit oluyorum. Ama bilin bakalım kim korkmuyor? Bizi kıskanan insanlar! Rival Sons sahne alır almaz bir alkol kokusu alıyor ortamı. Dönüyorum arkamı. İki şahane kadın çimlerde oturmuş, gülümsüyorlar bana. “Kokuyor” diyorum, anlamayan gözlerle bakıyorlar bana. “It smells” deyince kahkahayı patlatıyor biri İngiliz, biri Kanadalı bu iki kadın. “Ama bu Guns N Roses konseri” diyorlar, ee haklılar; muhtemelen çok da anlamsız bir paraya aldılar biletlerini ve bana bir el kremi uzatıyorlar. Krem kutusunu yıkamışlar, paklamışlar, içi rom dolu. Ey Tüpraş Stadyumu güvenliği, o İskoç romu yaklaşık bir saat boğazımı yaktı, haberiniz olsun. Bir bira alabilme özgürlüğüm olsaydı büyük ihtimalle o birayı almazdım bile. Guns N’ Roses geldiğinde ise durum daha da şaşırtıyor. Önümüzdeki Amerikalı amca ot kokusuyla hepimizi esir alıyor. Alkol bile yasaktı halbuki! Demem o ki, korku imparatorluğu bizi etkilediği kadar etkileyemiyor dünyanın diğer vatandaşlarını bizim ülkemizde ya da biz itaat etmeye çok alıştık, siz söyleyin!
Şarkılar duygulara, çocukluk gençliğe, hayranlık bakışlara karışıyor. Axl Rose hala deli bakıyor. “Bakışlar hiç değişmiyor Allahım!” dedirtiyor. Slash gitarıyla sevişiyor yine, bu nasıl bir tutku! Duff, yemin ederim, oğlumla sarılarak ettiğimiz dansımızda bizi izliyor gülümseyerek, kocaman bir öpücük yolluyorum ona. Richard parlamaya devam ediyor, tam önümde açılmış “Richard, your passion is inspiring. Keep shining!” yazısına küçük bir kafa selamıyla teşekkür ederek. Şahaneler… Ambiyans, ışıklar, vokaller, müzikler… O da ne! Türkiye’nin “apacı” bir gerçeği koparıyor beni konserin gerçek dışılığından.
Guns N’ Roses: Silahlar patlıyor ama gül kokmuyor buralar!

Tak tak tak cennetin kapısını çalarken Guns N’ Roses, Ahmet Mattia Minguzzi beliriyor gözlerimizin önünde. Biletini almış, o gün aramızda olacakmış…On dört yaşında bu saçma düzende “pardon kardeşim” dediği caniler tarafından öldürülen ve organları bile aldığı hasar yüzünden bağışlanamayan melek yüzlü bir çocuk. Dünyalar güzeli insanların dünyalar güzeli çocuğu. Evlatlarının ardından bizim evlatlarımızı koruyabilmek için bir adalet savaşçısı olmuş olan canım anne… Bu ülkede bir şeylerin değişmesi için neden bu kadar bedeller ödenecek? Hüngür hüngür ağlıyorum bir rock konserinde ve öfkeleniyorum bu olup bitene. Bizim ülkemizde huzur ve güvenlik yok. Konser de geç bitiyor. Sağlam dönebilecek miyiz evlerimize? Ah be…
Bu ülkede sadece çocuklara kıyılmıyor. Caniler gerekli cezaları almayıp fütursuzlaştıkça ve cesaretlendikçe çocukların katillerine verilemeyen cezalar barışa, huzurla yaşanacak anlara kesiliyor maalesef…
Guns N’ Roses Ahmet Mattia Minguzzi’nin hikayesini dünyaya duyurdu. Nasıl özel bir ruh sizinki…
Artık bir şeyler değişsin diyorum. Bunu 19 Mart 2025’te de söyledim.
Biliyorum, “çaresizlik günahtır” ama biz ülkece umut etmeyi bırakalı sanırım çok oldu.
Gerçekten güzel günler görecek miyiz?
Yoksa Guns N Roses konseri de bir rüya mıydı?
Welcome to the Jungle ile başladı konser: Biz bir cangılda yaşıyoruz zaten, üzgünüm!
Knock Knock Heaven’s Door… Cennetin kapısını çalan çocuklarımız var bizim.
Cennet bizim çocuklarımızla dolu…Ahmet Mattias, Ata Emre, Narin, Leyla, adı konulmamış yeni doğan künyeleri minicik bileklerinde bebekler…
Ah Sweat Child O’Mine…
Ah Özlem… Ah benim tatlı çocuğum… Bir şey yapmalı! Çok düşünmeyi acil bırakmalısın!
Ben de bu yazıyı yazdım.
Lütfen, bir şey yapabilecekler artık bir şey yapsın! Biz çok istesek de yapamıyoruz…
Yazar: Özlem Ateş
Fotoğraflar: Tuna Su