₺7.750,00 + KDV
Stokta
AKTİF KAMPANYALARIMIZ
2 Kişilik Katılımlarda ve 2 Atölyeye Katılımda %20 İndirim
Sinemayı yeniden düşünmeye hazır mısınız? Galatasanat, Türk sinemasının dikkat çeken isimlerinden Onur Ünlü’nün rehberliğinde, sinemaseverleri eleştirel ve yaratıcı bir yolculuğa davet ediyor. Atölye 8 hafta boyunca “Bazı Filmler Neden Midemizi Bulandırır?” “Kurmaca’dan Kandırmaca’ya” ve “Politik Doğruculuğun Cehennem Çukuru” gibi çarpıcı başlıklarla sizi sinema dünyasında bambaşka bir yolculuğa davet ediyor.
Bu atölye, sinemayı anlamanın ötesine geçerek dramatik yapı, estetik anlayış ve politik doğruculuk gibi konuları derinlemesine ele alıyor. Onur Ünlü’ nün özgün yorumlarıyla gerçekleşecek atölye sinemanın toplumsal, kültürel ve sanatsal boyutlarını keşfetmek isteyen herkese açık!
Programlı Ödevler
Online(ZOOM)
Katılımcıların verilen filmleri izlemesi ve yazılı ödevleri yapması gerekiyor.
8 Hafta
16 Saat
Bu atölye sinema filmlerini analiz etmek, filmlerin derinliğine inerek detayları farkedebilmek ve kişisel sinema deneyimlerinden daha fazla dönüt almak isteyen herkes için hazırlandı. Tüm katılımcılar bu atölyeden sonra film tekniklerini anlayacak, sinemanın kültürel, sosyal ve estetik boyutlarını keşfedecek, filmleri daha bilinçli ve eleştirel bir şekilde tüketebilecektir.
Platon – Copernicus – Descartes – Kant – Hegel- Cart – Curt
Platon mağara alegorisi fikrini ortaya attığında, Lumierre Kardeşlerin başımıza saracağı belalardan habersizdi.
Copericus dünya ile güneşin yerini değiştirirken, işin ucunun dijital devrime kadar varacağını hesaplamamıştı.
Descartes kendi varlığından bile şüphe ettiğinde, bizim sinemaya bu kadar inanacağımızı bilse, oturur ağlardı.
Kant ‘güzel ve yüce’den bahsederken, sensus communis’in düşeceği seviyeyi tahmin bile edemezdi.
Hegel ise ‘Sanat bitti’ dediğinde daha sinemanın ortaya çıkacağını bile bilmiyordu.
Ama biz hepsini biliyoruz.
Man Bites Dog, bir kiralık katilin günlük yaşamını anlatan ödüllü bir mockumentary. Mockumentary, yani kurmaca belgesel. Belgesel. Ama kurmaca.
Kadın Hamlet, Metin Erksan’ın 1976 yılında çektiği bir Shakespeare uyarlaması.
O bir belgesel değil. Kurmaca. Ama o da çok kurmaca.
C Blok da malum, Zeki Demirkubuz’un ilk filmi.
Bu derste, yukarıdaki filmleri merkeze alarak, ama başka filmlere de gidip gelerek, sinemanın en temel meselelerinden birisine bakılacak: Gerçekçilik sorunu.
Gerçekçilik nedir? Baştan aşağıya kurmaca olan bir sanat türü, ne kadar gerçekçi olabilir?
Ne kadar olmalıdır?
Şunu Mark Twain mi diyordu: “Gerçekle kurgu arasındaki fark odur ki, kurgu inandırıcı olmak zorundadır.”
Yani belki de sorun gerçekçilik değil de inandırıcılık sorunudur.
Belki diyorum…
Bütün filmler, zorunlu olarak aynı dramatik yapıyı kullanır.
Çünkü dramatik yapı tektir.
En azından bilim insanları ölüme çare bulana kadar, bu böyle.
Bu yüzden de kedilerin birbirlerine benzemesi gibi filmler de birbirlerine benzerler.
Mesela ‘Uzak’ın Yusuf’u ile ‘Rocky’nin Balboa’sının benzemesi gibi.
Ya da Titanic’le Çağrı’nın.
Ya da Stranger Than Paradise ile Hababam Sınıfı’nın…
Bu filmleri üst üste [ya da iç içe] izlerseniz, hepsinin de aşağı yukarı aynı şekilde başladığını, aynı şekilde ilerlediğini, dönüm noktalarının çok benzer olduğunu ve [senaryonun teknik ihtiyacını bir yana bırakırsak] neredeyse aynı şekilde bittiğini görürsünüz.
Bunun böyle olduğuna yemin edebilirim.
Ayrıca ispatlarım da…
Aristoteles Poetika’sını iki bölüm olarak yazmıştı.
İlki Tragedya’dır. Bunu biliyoruz. Bin kere okuduk.
İkinci bölümün adı da Komedya idi. Onu bir kere bile okuyamadık. Çünkü kayıp.
Belki yazdıktan sonra bizzat Aristoteles’in kendisi yok etmiştir.
Çünkü sululuktan pek hoşlanmazdı.
Peki komedi, safi sululuk mudur?
Gülmek Tanrıları utandıran bir eylem midir?
Yoksa hep söylendiği gibi mizah toplumsal muhalefetin güçlü bir bilmem nesi midir?
Size sinema tarihinde çekilmiş ilk komedi filmini anlatayım, kararı siz verin:
Adamın birisi hortumla bahçe sulamaktadır.
Bir çocuk, adama görünmediği yerden hortumu büker ve suyun akışını engeller.
Adam da ne olduğunu anlayamaz ve hortumun ucunu yüzüne çevirip ne olup bittiğine bakar.
Gizlendiği yerden bunu gören çocuk hortumu bükmeyi bırakır.
Ve yeniden akış kazanan su, hortumun ucundan fışkırarak adamın suratında patlar.
Komik mi şimdi bu?
5. HAFTA POLİTİK DOĞRUCULUĞUN CEHENNEM ÇUKURU
Ali Müslümansa Rossellini niye faşist değil?
Paraya ve teknolojiye göbeğinden bağlı bir sanat dalının, paranın ve teknolojinin ağalarının karşısına dikilip, insanlığın geri kalanı adına ve lehine bir şeyler söylemeye çalışması bir çelişki mi?
Politik sinema diye bir şey olabilir mi?
Fassbinder, De Sica, Ken Loach, Costa-Gavras, Yılmaz Güney, Solanas, Aranda, Satrapi, Bechis, Cassavetes, Pollack, Pakula…
Üff!
Ünlü Türk yönetmeni Onur Ünlü buyuruyor ki:
‘Sinema B-Movie olarak doğmuştur. Ve gün gelecek, o şaşalı B-Movie günlerine geri dönecektir. O yüzden B-Movie’ciler kutsaldır.”
B-Movie demek, ‘iki film birden’in ikincisi demektir.
Ucuz, çabuk, heyecanlı, gelişine film demektir.
Kendini ciddiye almaktan patlayacak sinema sanatına sokulmuş gümüş çivi demektir.
Çaresiz katiller, gözü dönmüş dedektifler, kana susamış uzaylılar, dertli sapıklar, biçare vampirler, yakışıklı kurt adamlar, annesiz manyaklar, babasız deliler, gebermek bilmeyen zombiler demektir.
Russ Meyer demektir.
John Waters demektir.
Roger Corman demektir.
Çetin İnanç demektir.
“Ben demiyorum ki dünyanın en büyük filmlerini yaptık. Film yaptık. ‘E çok kötü film.’ Seyretme kardeşim. Şimdi bugün yapılan her film de iyi film mi sanki? Geçenlerde işte bir toplandık. Diyorlar ki işte ‘en büyük film, en güzel film’. İşte ‘en’ olmak önemli değil mi? Biz de en kötü filmini yapmışız dünyanın: Dünyayı Kurtaran Adam. Önemli değil mi güzelim yahu?” Çetin İnanç
7. HAFTA ÇÜRÜMÜŞ BİR ŞEYLER VAR DANİMARKA KRALLIĞINDA
Dogma 95 ve biraz da Dziga Vertov
Vertov, Sovyet Devrim Sineması’nın iki büyük kafasından biri. Şu meşhur Kameralı Adam. Kameralı Adam üzerine konuşmalıyız. Çünkü Vertov bu filmle ölene kadar Eisenstein’in karşısında dikildi. Eisenstein’ı da biliyorsunuz işte. Potemkin Zırhlısı. Bunların hepsini konuşucaz.
Bir de bizim dahi çocuk Lars var. Von Trier. Kankası Vinterberg’le birlikte ‘Lanet olsun böyle film yapılmaz!’ diyerek bir şeyler uydurdular. İşte sadece tek bir kamera olacak. Başka bir ekipman kullanılmayacak. Çekim anında kaydedilen ses dışında ses üretilmeyecek. Çekimler stüdyo dışında, gerçek mekanlarda yapılacak. Sinema özgürleşecek filan… Gerçi daha sonra hemen çark ettiler ama ortaya attıkları fikir, özellikle film yapmak isteyen genç insanlar açısından çarpıcıydı.
Ama daha çarpıcı olanı, bu ümitvar hareketin çabuk sönümlenmesi ve sonraki filmmaker’ların bu koca film yapma olanağını çok da ciddiye almamaları oldu. Galiba piyasanın dayattığı estetik zorlamalar genşleri ürküttü. Dışarıda kalmaktan, ciddiye alınmamaktan, günün birinde Hollywood’a gidememekten filan korktular.
Oysa Fassbinder abilerinden bilmeleri gerekirdi: Korku Ruhu Kemirir.
Peki Trier’le Vertov arasında nasıl bir bağlantı var?
Bunları da konuşucaz…
Burayı fazla uzatmak niyetinde değilim.
Türk sineması tarihi konusunda anlatabilecek binlerce şeyim var, hepsini anlatırım.
Size bir sürü sektör dedikodusu da veririm 😊
Sadece şu konuda anlaşalım:
Seyirciniz neyse, sinemanız odur.
Onur Ünlü, Türk sinema dünyasında yönetmen, senarist, yapımcı, oyuncu, şair ve müzisyen olarak çok yönlü bir kariyere sahip bir sanatçıdır. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iletişim bilimleri yüksek lisansını tamamlayan Ünlü, edebiyata olan tutkusunu “Ah Muhsin Ünlü” mahlasıyla yazdığı şiirlerle ortaya koymuş ve bu şiirlerini “Gidiyorum Bu” adlı kitabında toplamıştır. 2006 yılında, sinemaya adım attığı ve yönetmen, senarist, yapımcı rollerini üstlendiği “Polis” filmiyle dikkatleri üzerine çekmiştir.
Ünlü; Leyla ile Mecnun, Güneşin Oğlu, Beş Şehir, Şubat, Sen Aydınlatırsın Geceyi, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi, Ben de Özledim, İtirazım Var, Beş Kardeş, Kırık Kalpler Bankası ve Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok gibi Türk sinemasının hafızasına kazınan yapımların yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenmiştir. Ayrıca Uzaklarda Arama ve Acı Aşk filmlerinin senaryolarıyla da geniş bir izleyici kitlesi tarafından beğeni toplamıştır.
Sanatçı farklı dallarda kazandığı 22 ödülle adından sıkça söz ettirmiştir. Bu ödüllerin bazıları;
Onur Ünlü, GalataSanat’ta vereceği “Sinemayı Okumak” ve “Senaryo Yazarlığı” atölyeleriyle, sinema ve senaryo dünyasına dair birikimini kendine özgü üslubuyla katılımcılara aktaracaktır. Türk sinemasında iz bırakan bir isim olarak, bu yaratıcı sürecin inceliklerini sunarken yeni nesil sinemacılara da ilham kaynağı olacaktır.
Galata Sanat haftanın 7 günü 10:00 – 22:00 arası hizmet vermektedir.
Herkes için ulaşılabilir sanat felsefesiyle yola çıkan Galata Sanat Merkezi yalnızca 4 saat özel ders alabileceğiniz ücretlere 4 saat özel ders, 4 saat grup solfej dersi, düzenli orkestra eğitimleri alabileceğiniz ve ücretsiz birçok etkinliğe katılabileceğiniz bir programa sahiptir. Bunun yanında öğrencimiz olmanız gerekmeden her zaman etkinliklerimize katılabilir, ücretsiz çay-kahve ikramlarımızdan yararlanabilir, ders çalışabilir, arkadaşlarınızla muhabbet edebilir ve oyun oynayabilirsiniz.
Bu net bir cevabı olmayan bir sorudur. Birçok fonksiyon üzerinden kişiye özel değerlendirilerek ancak yakın cevaplar verilebilme olasılığı vardır. Öncelikle hangi seviyeden başladığımızı düşünmeliyiz. Sıfırdan mı başlıyoruz yoksa ufak tefek denemelerimiz oldu mu? Ne öğrenmek istiyoruz, ne kadar öğrenmek istiyoruz? Hedefinize yönelik olarak ‘’öğrendim’’ diyebilme süreniz elbette farklılık gösterecektir. Ne kadar ilgileneceğiz? Tabi ki de haftada 1 saat egzersiz yapan ile günde 1 saat egzersiz yapan arasında fark olacaktır.
Yıllara dayanan gözlemlerimize göre mesele yetenekte değil, çevresel faktörlerle oluşan yatkınlık ve eğitimdir. Çevresel faktörlerin etkisini göz önünde bulundurarak, herhangi biriyle oluşabilecek tek farklılık öğrenme hızınız olacaktır. Bu hızlı giden bir araba ile yavaş giden bir araba gibidir. Her ikisi de hedefe ulaşabilir, yavaş olan biraz daha vakit alır. Tabi ki tutkunun payını da unutmamak gerekir. Tutkunuz, bağlılığınız, azminiz ne kadar yüksek ise o kadar hızlı öğreneceğiniz de kesindir. Son olarak yanlış bir algıyı da düzeltmek isteriz; hiç kimsenin iyi bir eğitmen ve doğru metodlarla, yüksek tutku ve azmine karşı herhangi bir enstrümanı öğrenememesi veya bir sanat dalında başarısız olması mümkün değildir.
Çünkü Galata Sanat Merkezi felsefesi gereği doğru metodlarla, uygun ücretlere sahip olan, yöneticisinden eğitmenine, tasarımından çalışma sistemine kadar tamamen daha nitelikli sanat eğitimleri için kurgulanmış genç ve dinamik ve her şeyin ötesinde yaşam enerjisi yüksek bir merkezdir. Ticari bir işletmenin ötesinde ülkemizde sanatın gelişmesi için eğitim metodları üzerinde çalışmalar yapan, yayınlar çıkaran, Dostluk Ortağım Projesiyle doğaya ve geleceğimize katkıda bulunma çabası gösteren kollektif bir topluluktur!
İstanbul Beyoğlu, Kadıköy ve Kemerburgaz'da, Ankara’da, Çanakkale’de, Eskişehir'de, Bursa'da, Antalya'da ve İzmir’de olmak üzere 9 şubemizle faaliyetteyiz. Kurumsal işlerimizi ise Galata’daki ofisimizden yürütmekteyiz.
Yüksek öğrenme deneyimine sahip atölye çalışmalarımız ve kurslarımız hakkında daha fazla bilgi almak için formu hemen gönderin.
İllüstrasyona iyi bir başlangıç yapmak ya da kendini ileri seviyeye taşımak isteyenler için oldukça
Bu atölyede, insanın sanat ve iletişimle olan ilişkisine
Arkeolojiyi Okumak arkeoloji tarihi ve uygarlıkların dünyasına ilgi duyan herkes için hazırlanmış geniş kapsamlı
Resim, Müzik, Dans ve Daha Fazlası
Gelişmelerden Haberdar Ol!
Yaratıcı atölyeler, seminerler ve etkinlikler hakkında bilgi alarak becerilerinizi artırın ve ağınızı genişletin.
Galata Sanat Hakkında
Galata Sanat Merkezi felsefesi gereği en doğru metodlarla en uygun ücretlere sahip olan, yöneticisinden eğitmenine, tasarımından çalışma sistemine kadar tamamen daha nitelikli sanat eğitimleri için kurgulanmış genç ve dinamik ve her şeyin ötesinde yaşam enerjisi yüksek, kollektif bir topluluktur!
Bizi Takip Edin!
Kurumsal
Popüler Kurslar
Popüler Atölyeler
Galata Sanat © 2023 Tüm Hakları Saklıdır.